İstemek...
İstemek bazen çok basittir: “offf, canım acayip çikolata istedi”… Bazen kolaydır, çünkü sermaya bedava; iki dudak bir dil… İstemek bazen müthiş eğlencelidir: “ yağ yağ yağmur, teknede hamur, ver allahım ver, dolu dolu yağmur”!..
Sahip olmak da kolay; kişisel gelişim uzmanları ne güne duruyor(!) Sağaaa dön; kişisel gelişim uzmanı… Solaaa dön; kişisel gelişim uzmanı… Sakın elini kaldırma! (Neden ki) Görmüyor musun; yüzlerce kişisel gelişim uzmanı var, çarpacaksın. İleri marş; siparişleriniz, jan janlı paketlerde, karşınızda…
Diyelim ki (olmaz da oldu diyelim) bulunduğunuz coğrafyada kişisel gelişim uzmanı yok (gerçekten ütopik; olmaması mümkün değil). Böyle bir durumda ne yapacaksınız?.. İşte bu biraz masraflı olabilir; en yakın kitapçıya gideceksiniz (!) Bakın orada yat, kat; iyi bir gelecek için gerekli formülü mutlaka bulursunuz.
Düşünsenize; her kişisel gelişim uzmanı başına 4-5 kitap düşüyor.
Velhasıl, sahip olmak kolaylaştıkça, istemek de sıradanlaştı. Bir şey isteneceğinde, ellerin gökyüzüne doğru açılacağını öğretmişti büyüklerimiz. Şimdi bu kadar zahmete gerek yok; düşünüyorsun, oluyor(!)
Varoluşun özü sevgi, aşk… Dolayısı ile kimyasında sevgi, iyilik olan dileklerin karşılıksız kalmaması şaşırtıcı değil. Lakin gün geliyor; isteyen diller susmuş, isterken parlayan gözler solmuş. Heyecanın, arzunun yerini şaşkınlık, mutsuzluk, çaresizlik almış. Hesapta olmayan işler gelmiş başa.
(Tamam, çatlatma be yazar; ne olmuş?)
Yaşamda her şeyin bir bedeli vardır ya hani… İşte o da istenilenin arkasından çıkagelmiş; hadi beni öde, diye. Gel gör ki cep delik, cepken delik…
Kişisel gelişe gelişe bu hale geldik; cep delik, cepken delik… O, “isteyin, düşünün yeter” diyen kişisel geliştiricileri sorarsanız; çoktaaan yıllık izne çıktılar. Ha, ömürlük bile olabilir, çünkü çoğunun ömrü zaten, bir yıllık. Neyse üzülmeyelim; en azından, kitapların iade garantisi vardı(!)
İstemek, dile kolay. Sahip olmak da öylesine, belki… Peki ya, dolu dolu yağmur yağarken “camlarım kirlendi” diye üzülmek niye… Çikolatanın bir kalorisi var.
İsterken kimimiz elini kimimiz su akan ağzını açıyor da verirken neden bütün organlarımız, hatta idrak kanallarımız kapalı?
Mesele ne istemekte ne de sahip olmakta… Sahip olduklarımızın bedelini ödeyebiliyor muyuz; işte bütün mesele bu!
Yorumlar
Yorum Gönder