Kişilik...


Güçlü bir kişilik, yolunuzdaki en büyük ışığınızdır. Emin olun hayattaki doyumunuzda ve başarınızda kişiliğiniz, zekânızdan daha önemli bir yer tutar. Etrafınıza bakın; ülke zeki adam dolu, onlarla kaynıyor: “Ondan çalayım, bunu kandırayım.” Oysa hayat kısa bir koşu değil. Şöyle bir süzgeçten geçirin; etrafınızdaki öyle pek de parlak bir zekâsı olmayan güvenilir insanların, çok zeki; ama güvenilmez onlarca adamdan daha iyi noktalarda olduklarını göreceksiniz.
Çünkü onlar güvenilirdir. Onlar inançlarını, düşüncelerini ve dostlarını bir anda satmazlar. Etrafa yaydığınız güven, sizi kötülüklerden koruyan bir büyü gibi etrafınızı sarar. Ateistin birisi ormanda yürüyor ve bir yandan hayranlıkla konuşuyormuş: “Kozmik güç neler yaratmış böyle, bu doğanın güzelliği...” Amcam bir anda bir ayıyla karşılaşmış ve kaçmaya başlamış. Ayı da arkasından... Ayı bunu tam yakalamış, ateist korkuyla bağırmış “Allah!” Bir anda nehirler durmuş, zaman durmuş, ayı donmuş, yaprak kımıldamıyor. Yukarıdan gür bir ses duyulmuş, “Ne oldu, korkunca Allah demeye başladın. Daha önce hiç adımızı anmazdın!”
Bizimki durumun vehametini fark edince çark etmiş: “Allahım ben caydım, imanlı birisi olmaya karar verdim. İman etsem beni affeder misin?” “Yok öyle! Sen elli yıl inanma, iş sıkıya gelince iman et, olmaz!” Bizimkisi düşünmüş “Nasıl sıyrılırım?” diye. Aklına harika bir fikir gelmiş: “Peki Allahım beni imana getirmiyorsan, bari ayı imana gelsin.” demiş (tabii mümin ayı, amcamı yemeyecek!). “Olur.” demiş Allah. Bir anda zaman geri gelmiş, nehirler akmaya, bulutlar hareket etmeye başlamış ve ayı da canlanmış, dile gelip konuşmuş: “Allahım, senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, şimdi de orucumu senin verdiğin rızıkla...” Eskilerin güzel bir sözü vardır, “nev’i şahsına münhasır adam” derler. Kendi gibi olan, farklı, olduğu gibi davranan... Böyle olanları fark edersiniz. Çoğunlukla bize gösterilen rolleri oynarız. Davranışlarımız için sosyal onay beklerken koca bir hayatı ıskalarız.
Hepimizin birbirine gösterdiği “Gerçek Ben”in etrafındaki o “Sahte Ben”dir. Çünkü onay veren, beğenilen, seksi olan odur. Seksi olmak içinse her şeye değer. Bize gösterdikleri rolleri oynarız. Bir ara Ulus’ta Matrix adam gördüm. 1.50’lik Matrix. Amcam uzun siyah deri pardesü giymiş; siyah gözlük, deri kovboy ayakkabısı, kendini böyle “reloaded” yapmış (dolduruşa gelmiş diye çevrilebilir) çıkmış dolaşıyor. Ama sen bu ülkede Matrix olmuşsan mutsuzsun. Mutlu olman için yolda Ajan Smithler olacak ki tatmin ol. Yok ki ülkede Ajan Smith! Ulus, Ulubatlı Hasan kaynıyor. Hepsi pala; yersin dayağı oturursun, ömür boyu Ajan Smith ararsın. Hayatı size Amerikan filmlerinin öğrettiği gibi yaşarsanız bittiniz; çünkü tüketmezseniz var olamazsınız ve o kültürde fiziksel özellikler her şeyin önündedir. Galileo’ya bir adam: “Kulaklarınız bir insan için fazla büyük değil mi?” demiş. Galileo cevaplamış: “Doğru, sizinkiler ise bir eşek için fazla küçük!” Bir çocuk sekropia denilen bir tür güve kozalarını topluyor ve bahar gelince, güvelerin kozalardan nasıl çıktıklarını hayret ve ilgi ile izliyordu. Fakat güvelerin kozadan çıkarken sarf ettikleri gayret ve çırpınma karşısında da içinde bir acıma hissi gelişiyordu. Babası bir gün, bu böceklerin bir tanesinin kozadan çıkmasını güçleştiren ipeği makasla kesti. Fakat sonuç şaşırtıcıydı; çok geçmeden böcek öldü. Baba bu hadise üzerine oğluna şu hayat dersini verdi: “Oğlum, bu böcek kozasından dışarı çıkarken sarf ettiği gayret neticesinde, vücudundaki zehiri dışarı verir. Eğer o zehir dışarı verilmezse böcek ölür. Aynı zamanda da, bu çırpınışlar sayesinde ileride kendisi için çok gerekli olan kasları güçlenir. İnsanlar da; daha güçlü, daha dayanıklı ve daha iradeli olmak ve böyle istediklerini yapabilmek için önlerine çıkan zorluklarla mücadele ederek olgunlaşır, gelişir ve güçlenirler. Eğer insanlar, arzularına kolayca ulaşırlarsa; karakterleri zayıflar, âdeta içlerinde bir şeyin ölmüş olduğunu hissederler.”
Güçlü bir kişilik, çok büyük bir emektir. “Ben yarın şu kişiliğimi bir geliştireyim.” diyemezsiniz. Kelebeğin kozadan çıkışı gibidir.
Özgün ve kendiniz olmanız, başkalarını tekrarlamamanız bir parıltıdır. Ünlü Uzakdoğu filozofunun söylediği gibi: “Başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin, oynama şıkıdım şıkıdım.” (özür dilerim. Peki tamam, özür diledim işte uzatmayın!)
Bir bilgenin yanına kendini geliştirmek isteyen heyecanlı bir genç gelmiş. Sürekli konuşuyor, bütün öğrendiklerini arka arkaya anlatıyor, ne kadar çok şey bildiğini göstermeye çalışıyormuş. Bilge, genci uzun süre sabırla dinlemiş, sonra konuşmuş: “Görüyorum ki iyi çalışmışsınız; hayata ve insana dair birçok şey öğrenmişsiniz. Ama en başından beri anlattıklarınızın hiçbiri size ait fikirler değil. Hepsi başkalarının gözlemleri, başkalarının fikirleri... Her söylediğinizin ardında başkası var...” Genç çok utanmış, başını hafifçe önüne eğip susmuş. Ne yapacağını, ne diyeceğini bilemiyormuş. Kalksın mı, otursun mu karar veremiyor; gözlerini çevirip duruyormuş. O sırada kıyısında oturdukları suyun kenarına bir kurbağa gelmiş. Genç, bakışlarıyla onu izlemiş ve kurbağa tam suya atlarken gencin ağzından “Hooop” diye bir ses çıkmış. Bilge gülümsemiş: “En sonunda kendine ait bir kelime söyledin. Artık devamı gelebilir.”
Bir başka bilge der ki: “Ruhumuz var mı, diye düşünmeyin, siz zaten ruhsunuz. Bedeniniz gerçek mi, diye düşünün.”
Ahmet Şerif İzgören
AVCUNUZDAKİ KELEBEK adlı kitabından

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin önemi yoktur.

MÜHENDİSLİK YAKLAŞIMI

Üstün Başarı İçin Takım Olmak