İletişim, Mühendislik ve Etik


Günümüzde bilişim ve iletişim araçlarını kullanmak, bir meslek ve iş sahibi olmak için zorunlu unsurlardan birisi haline geldi. Bir anlamda zamanın daralması, bir başka anlamda ise zamanın hızlanması, geleneksel araçlar yerine yeni ve çağdaş teknolojilerin kullanılmasını zorunlu kılıyor. Neredeyse elektronik postadan yararlanmadan veya bilgisayar üzerinde bir metin yazma programını kullanmadan pek çok mesleği icra etmek imkânsız hale geldi. Artık hastanelerde ve doktor muayenehanelerinde modern cihazlar, birer bilgisayar aygıtına bağlı olarak çalışıyorlar. Mühendislik hesaplarını bilgisayar ortamında çok daha hızlı ve hatasız yapabiliyoruz. Devletle olan işlerimizin giderek daha büyük bir bölümü, bilgisayar ve İnternet üzerinden yapılıyor. Neredeyse tüm gazetelerin birer elektronik kopyaları, İnternet üzerinde bulunuyor. Kısaca özetlediğim bu gelişmeler, bilgi dağarcığımız içinde bilişim ve iletişim araçlarının kullanım bilgisinin bulunmasını zorunlu kılıyor.
Dünya’daki değişmelere göre bilgi ihtiyacı da içerik ve biçim değiştiriyor. Örneğin 1970’li yıllardaki küresel enerji krizinin ardından; petrol mühendisliği, o dönemin en popüler mesleklerinden birisi haline gelmişti. Bu nedenle Dünya’nın her yerinde üniversite eğitimi için petrol mühendisliği seçimi yapanların sayısında ciddi bir artış gözlenmişti. Daha sonra bu heyecanın yerini, örneğin bilgisayarın albenisinin artması ile elektronik ve bilgisayar mühendislikleri aldı. Yine küreselleşmenin artan etkileri ile birlikte uluslararası ilişkiler veya iletişim gibi alanlara yönelik eğitim talebinin arttığını gözledik.
Dilin önemi artıyor
Dil konusunda da benzer gelişmeler oluyor. Örneğin bir zamanlar Fransızca bilmek, önemli kabul edilirmiş. Muhtemelen köklerini aynı dönemde bulan bir özdeyiş, “İki lisan, iki insan” diye öğüt verir. Almanya’nın diğer ülkelerden işçi almaya başladığı yıllarda Almanca gözde bir dil olarak ortaya çıktı. 20’nci yüzyılın başından bu yana İngilizceye özel bir ilgi var. Özellikle Soğuk Savaş yıllarının ardından ve ABD’nin bir güç olarak ortaya çıkışından sonra İngilizce, adeta bir Dünya dili oldu. Bu arada unutmadan söylemeliyiz ki; bugün kendileri nüfus ve yüzölçümü olarak küçücük ülkeler olan Portekiz ve İngiltere’nin dillerinin milyonlarca hatta milyarlarca insan tarafından kullanılıyor olmasında, bu ülkelerin sömürgeci politikalarının etkileri de var. Bir sonuç olarak; günümüzün küresel dünyasında İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca ve Portekizce gibi dillerin yaygın olarak kullanılması, toplumumuzu da etkileyen bir kültür aynılaşmasına vesile oluyor.
Dünya’da 180-200 milyon dolayında kişinin Türkçe konuşuyor olması muhtemeldir. Ama ne yazık ki; Türkçenin daha güçlü bir Dünya dili olması konusunda yeterli derecede başarılı olamıyoruz. Özellikle Türkçe konuşan devletlerin Türkçenin geleceği konusunda yapması gereken yeni ve ortak çalışmalar olduğu kanaatindeyim.
21’inci yüzyılın başında tüm ülkeleri ve endüstrileri cezbeden ekonomilerin başında Çin geliyor. Okuduklarımızdan ve bu ülkeyi ziyaret edenlerin aktardıklarından anlaşılıyor ki; Çin’de İngilizce gibi Batı’da yaygın kullanılan dilleri bilen kişilerin sayısı fazla değildir. Diğer yandan; aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülkenin Çin ile iş yapmak istediği gerçeği hatırlanınca, Çince konuşma, okuma ve yazma bilgisine sahip olmanın önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Yine yaşadığımız dönemde ihraç ürünleri açısından Arap pazarında ciddi bir potansiyel ortaya çıktığını gözlüyoruz. Diğer yandan bazı Kuzey Afrika ülkelerindeki ucuz işgücünü dikkate alan bazı sektör firmaları, bu bölgeye kayma çabası içindeler. Sonuç olarak Arapça konusunda da büyüyen bir ihtiyaç var. Benzer nedenlerle Rusçanın artan öneminden ve Rusça bilen kişi konusundaki yükselen ihtiyaçtan söz edebiliriz.
Günümüz dünyasında bilimsel ve teknolojik bilginin önemini reddetmek mümkün değil. Ama bunları iletmek için gerekli olan bilişim ve iletişim araçlarını kullanmayı bilmediğiniz ve sizin bilginize ihtiyaç duyan insanların kendi dilleriyle iletişim kuramadığınız zaman, pek çok durumda ne bildiğinizin de fazla önemi olmuyor.
Mühendislik ve etik
Bir meslek grubuna mensup kişi veya kuruluşların uymak zorunda oldukları davranışlar ve kurullar bütünlüğüne meslek etiği adı verilir. Kolay kavrayabilmek için doktorların mesleğe başlarken ettikleri Hipokrat Yemini’ni bir örnek olarak alabiliriz. Genel anlamda etiği, iş ahlâkı olarak da düşünebiliriz.
Depremlerle sarsıldığımız ve AB ile uyumu önemsediğimiz son yıllarda, mühendislik etiği sıkça tartışılmaya başlanan bir konu oldu. Mühendislik eğitimi ve hizmetleri ile ilgili çalışan kesimlerde gözlenen iki eğilim var. Birincisi; sınırsız ve denetimsiz biçimde çoğalan eksikli ve zayıflıkları olan üniversitelerimizin de katkılarıyla, ülkemizde mühendislik eğitimi kalitesinde ciddi bir düşüş var. Bu tespit, yetkin mühendislik olarak anılan bir yaklaşımı gündeme getiriyor. Mühendislerin yetkinliğini tespit edecek eğitim sonrası sertifika sınavlarına yönelik çalışmaları sürüyor. Bu yaklaşımı onaylayanlar olduğu gibi itiraz eden kesimler de var. İkinci olarak; mühendislik mesleğinin daha kaliteli hale getirilmesi konusunda yetkinliği öne çıkaran çalışmalara ek olarak, mühendislik etiği üzerine yoğun tartışmalar yapanlar var. Özellikle mühendis meslek örgütleri ve bazı gelişkin üniversiteler bu konu üzerine çalışmalar yapıyorlar. Mühendislik etiği konusunda yapılan çalışmaların birisi, üniversitelerdeki mühendislik bölümlerinde mühendislik etiği konulu bir zorunlu dersin konulması yönündedir.
Mühendislik etiğinin birinci ilkesi; yenilikçi kalite, yönetim ve pazarlama çalışmalarından esinlenerek müşteri memnuniyetinin yükseltilmesi anlayışını ifade ediyor. Bu bağlamda mesleğin yeteneğinin ve saygınlığının artırılması fikri öne sürülüyor. Bu görüşü, meslek kalitesinin giderek düşmesine ve mühendislerin sosyal ve ekonomik olarak gerilemelerine bir tepki olarak düşünebiliriz. 20’nci yüzyılın sonlarında iş alanlarında konuşulmaya başlayan unsurlardan bir diğeri, kişi ve kuruluşların sosyal sorumluluk anlayışlarının artırılmasıdır. Bu nedenle; mühendislerin, mesleki görev ve fonksiyonlarını yerine getirirken yaşadıkları toplumun güvenliğini, sağlığını ve yaşamsal sürdürülebilirliğini önemsemeleri gereği ortaya konuyor. Bir mühendisin iş yaptığı alanda, bundan olumlu veya olumsuz etkilenen çok sayıda paydaş olduğu düşünülürse; yaklaşımdaki haklılık payı ortaya çıkar.
Toplumsal yaşamın karmaşıklaşmasının, bizi götürdüğü noktalardan birisi, uzmanlaşmadır. Günümüzde geleneksel mühendislik alanları, giderek özel bilgi ve deneyim gerektiren uzmanlıklar halinde yeniden biçimlenmektedir. Bu nedenle; mühendislerin sadece kendi yetkili oldukları alanlarda hizmet vermeleri, mühendislik etiğinin bir parçası olarak algılanmaktadır.
Kendi konularında uzman olarak kabul edilen mühendislerin, proje türünde verdikleri hizmetler yanında başka, kişi veya kuruluşlar tarafından yapılmış işler konusunda da görüş belirtmeleri ve rapor düzenlemeleri istenmektedir. Bu durumun en belirgin örneklerinden birisi, mahkemelerce istenen bilirkişi raporlarıdır. Mühendislik etiği, mühendislerin tespit ve denetim görevlerini yerine getirirlerken, ancak yetkili oldukları alanlarda gerçekçi ve nesnel raporlar hazırlamalarını öngörmektedir. Yine bu konuyla yakın ilintili olarak; mühendislerin, gerek topluma gerekse müşterilerine karşı yeminli vekil” gücünde güvenilir olmaları beklenmektedir.
İş alanlarında gözlediğimiz sorunlu durumların pek çoğunda, meslek mensuplarının haksız rekabet yollarına saptıklarını gözlemekteyiz. Mühendislik alanlarında da gerek kalite gerekse fiyatlandırma yönünden haksız rekabet olayları sıklıkla yaşanmaktadır. Mühendislik etiğinin ana fikirlerinden bir diğeri, mühendislik hizmetleri alanında haksız rekabetin önlenmesi ve meslek onurunun yükseltilmesidir.
Yaşam boyu eğitim
Yaşadığımız çağda eğitim, yaşam boyu sürme özelliğine sahiptir. Bu nedenle okul sonrası eğitim; genelde iş alanlarında, özelde mühendislik işi yapılan ofis ve benzeri mekânlarda sürmek zorundadır. Buna bağlı olarak mühendislerin kendilerini sürekli geliştirmeleri, yönetim veya denetimleri altında çalışan mühendisleri de gelişmeye teşvik etmeleri gereklidir. Hiç kuşku yok ki; daha kaliteli hale gelen mühendislik hizmetleri, ülkedeki tüm kişi ve kuruluşların yararına olacaktır. Bu süreçte mühendislik etiğinin yaygınlaşması çok önemli katkılar yapacaktır.
Son söz: Bilenle bilmeyen bir olur mu?

Gürcan Banger 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin önemi yoktur.

MÜHENDİSLİK YAKLAŞIMI

Üstün Başarı İçin Takım Olmak